17 Aralık 2009 Perşembe

BASIN MÜZESİ, tepeden tırnağa çürüyor!







1988 - 1989 tiyatro sezonunda Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü kurup, bu bölümün Genel Sanat Yönetmenliği'ni yapmıştım. Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü yönetirken, hiçbir yasal güvenceye sahip olmadığım ve zâten böyle bir güvence talebinde bulunmadığım için, hem özgürce hareket edebiliyor ve hem de her an kapının önüne konulma durumuyla karşı karşıya kalıyordum.
.
Tamamıyla benim örgütlediğim 100'e yakın öğrenciye tiyatro eğitimi verirken, bu öğrencilerden alınan ciddi kurs paralarının bir kuruşuna bile asla dokunmuyordum. Zâten, öğrencilerden alınan kurs paralarından hiçbir hak talep etmediğimi ısrarla dile getirmiştim. Oysa, diğer bölümlerin eğitmenleri yarı yarıya para alıyorlardı. Yani bir öğrenciden 100 TL alınacaksa, bunun 50 TL'sini eğitmenler alıyordu. Onlar aldıkları para karşılığında özgürlüklerini kiralarlarken, ben para almayarak özgürlük ruhumu koruyabiliyordum.
.
Sanat tarihçisi Nurhayat Berker'in müdürlük yaptığı ve ressam Mine Arasan'ın belli bir sorumluluk aldığı bu süreçte, bu kişilerle yaptığımız tüm sert tartışmalara karşın, demokrat olmaya özen gösteren Berker ve onun yardımcısı Arasan'ın yönetimi, şimdiki Basın Müzesi yönetiminden yüzlerce gömlek üstündü. Berker'in, tüm demokrat tavırlarına karşın, onun da "bağlı ve bağımlı" olduğu kişiler vardı. Bunların başında, Basın Müzesi'nin "bağlı ve bağımlı" olduğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nezih Demirkent geliyordu. Demirkent, su katılmamış bir kapitalist olduğu için, doğal olarak, Basın Müzesi'nin dümenini, her zaman için sağa kıvırıyordu. Bense, sosyalist bir sanatçı olduğumdan, Basın Müzesi'nin dümenini sürekli olarak sola kıvırıyordum. Dümenin bir sağa, bir sola kıvrılması nedeniyle, bir gün dümen kırıldı ve ben de kapının önüne konuldum.
.
Melih Cevdet Anday, Anton Çehov, Aziz Nesin, Friedrich Nietzsche, Oktay Rifat, Sedat Simavi gibi onlarca yazarın oyunlarını sahnelediğimiz Basın Müzesi'nde oynadığımız son oyun Bertolt Brecht'in yazdığı Carrar Ana'nın Tüfekleri oldu. Bu yazar ve bu oyun nedeniyle iyice sola kıvrılan ve hemen ardından kırılan dümenden sonra, Bulunmaz Tiyatro'yu kurdum.
.
Dümenini sürekli olarak sağa kıvırma yeteneğini geliştirmiş Basın Müzesi, aradan geçen yirmi yılda hızla, hem de şimşek hızıyla çürüyüp küf tutmaya başladı. Artık sanatsal etkinlikleriyle değil, "MÜZE KAFE" ile kendinden bahsettiren Basın Müzesi, bunun yanı sıra, Mevlevi dönüşlerinin tekdüze görüntüsüyle varlığını sürdürüyor. Tepeden tırnağa çürümeye başlayan ve çürümenin getirdiği küf kokusu tüm İstanbul'u saran Basın Müzesi'nin içerisindeki tiyatro salonu, bizim dönemimizde yapılmıştı. Yapılmasına tırnaklarımızla katkıda bulunduğumuz tiyatro salonunda, biz kapının önüne konulduktan bu yana, hiçbir sanatsal etkinlik yapılmadığını bilmek, inan olsun beni çok rahatsız ediyor.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder